Hassas Ruhlara Özel

2016/ Coimbra’da bir akşamüstü. Efektsizdir.

Kendime küçük kırmızı bir mouse almıştım, bozuldu. Aldığım yer ile üretici arasında mekik dokuyup duruyorum. Şu ağdalı ağdalı “Hanımefendi, bizim yapabileceğimiz bir şey yok” diyen tipler var ya, onlardan birine denk geldim.

Ben telefondayken annem bana sufle vermeye başladı “Sizi şikayet ederim de, beni mağdur ettiniz de!” Ben ise kibar kibar konuşmaya devam ettim. Ana yüreği işte, kızının küçük kırmızı mouse’una bir şey olmasına dayanamıyor.

Bu kadar kibar olursan seni oyalayıp dururlar” dedi, “Yahu anne, onun kadar kaba olmak da bana yakışmaz” deyince annemin küçümseyen bakışları altında (burada tam olarak içinden ne geçirdiğini herkes bilir) oradan uzaklaştım. 😁

Hassas insanların kimler oldukları ve bu insanların kendilerini nasıl korumaları gerektiği ile ilgili bir psikoloğu dinledim. Psikolog kendisinin de hassas bir insan olduğunu söyleyerek durumu yumuşatmaya çalışıyordu. Bu tıpkı şey gibi: “Benim de eşcinsel arkadaşlarım var 🤷🏻‍♀️”

Bu hassas insanlar şöyle; Biraz alınganlar, etraflarında olan biten her şeyi kişiselleştirme ihtimalleri yüksek. Aynı zamanda ortamın en empatik insanı. Derdinizi kendi derdi gibi sırtlar, çözüm arar. Bir yerde bir tuhaflık varsa sezer, çözer, sizin ruhunuz duymaz. Haksızlığa gelemez, kendisine olup olmaması ile ilgilenmez, atlar ortaya. Birçok insanın değer yükleyip önemli saydıkları detaylar onlara üzerinde uğraşmayacak, konuşmayacak, efor sarf etmeyecek kadar önemsiz gelir. Para, kariyer, ahlak bekçiliği…

Psikoloğun söylediğine göre dünyaya büyük eserler bırakan sanatçılar da hassas insanlardır, çünkü hayatta olup biten her şeyi farklı bir algılayış tarzları vardır. Mesela bence Stefan Zweig iflah olmaz bir hassas! Bu tür müthiş empatik bir insanın dünyanın çektiği acıları kaldıramayıp dramatik bir şekilde intihar etmesi insanı neredeyse hiç şaşırtmıyor. “Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz” derken söylenenlerin altına adeta imza atıyor.

En ufacık şeyde gözü sulanan, sinirlendiğinde bile ağlamaktan konuşamayan, karşısında “Midem ağrıyor ya” deseniz midesine kramp giren, sanki kendisi yaşamış gibi hissettiği için filmlerin bazı sahnelerini izleyemeyen, hayal etme yetisi yüksek olduğundan kitap sayfalarını bile atlamak zorunda kalan ben de hassas bir insanım. (🤷🏻‍♀️)

Hassas olmam çoğu zaman benimle yapılan konuşmaların aralarına serpiştirilmiştir. (Bkz: Şebnemciğim sen de çok hassassın ama) Fakat hassas insanlar bu ince dokunuşları tıpkı adaşları hassas teraziler gibi çok net algılarlar. Onlar size baktıklarında arkanızı görürler. İmalarınızın parantez içlerini okurlar. Bu yüzden hassas insanların çok güçlü olduklarını düşünüyorum ben. Dışarıya bu kadar açık olup da hala tutunmaya çalışmak çok büyük bir güç gerektirir zira. Hiçbir şey anlamadan, farkına varmadan, ciğerlerinde hissetmeden yaşamak çok kolay!

Bu yüzden bu insanlar çabuk tükenirler, yorulurlar, tahammülleri azalır. Anlaşılmadıklarını düşündükleri yerde de kendi içlerine kapanırlar. Ah o içeriden neler çıkar daha sonra; Yeni kararlar, yeni fikirler, şiirler, şarkılar, kitaplar…

Kendisini eğiten yetişkin bir hassas sürünmek yerine uçmayı tercih eder. 🙂 Kendisine verilen bu algıma yeteneğini tüm insanlığa faydası dokunabilecek şeylerde kullanılır.

Hepimizin zayıf yanları var. Zayıf yanlarınızın üzerinde çalışıp geliştirmeyi de seçebilirsiniz, zayıf yanınızı rahat bırakıp güçlü yanlarınızı ışıldatmayı da… Bu tamamen paşa gönlünüzün bileceği bir iş. Hangisini seçersek seçelim kendimizi tanımak, zayıf kası, güçlü kası ayırt edip şekil şemalinize göre kurmak hayatı önemli olan bence.

Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.” // Stefan Zweig


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir