Köyceğiz Günlüğü: Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür

29.07.2022

Dereye çıkan sokaklar…

Dere ayağımın altında tersine akıp gidiyor gibi hissediyorum. Halbuki o kendi yolunda, rüzgara da ayak uydurarak süzülüyor. Kırlangıçlar derenin üzerinde sanki bir telaşları varmış gibi birbirilerine çarpmadan uçarlarken yalnızca neşeli olduklarını fark ediyorum.

Güneş mavi tepelerin ardından yavaşça süzülüp giderken biraz yorgun görünüyor gözüme lakin sadece artık yer değiştirmenin vakti geldiğini biliyor.

Tüm bunları izlerken tek bir şey düşünüyorum: Biz ne zaman onlar gibi olmayı öğreneceğiz?

Hep ileri gitme amacımızdan kurtulup, bazen geride kalıp ayak uydurmayı, telaşsız anın tadını çıkarmayı, görevimizin bittiğini kabul edip çekilmeyi ve yarın yeniden başlamayı ne zaman öğreneceğiz?

30.07.2022

Sahilde kitabımı okurken bir köpek pat diye çenesini göbeğime koydu. Ben okşamayı kestikçe daha çok sokulup sevmeye devam etmemi buyurdu. Yan şezlongumdaki kadın “ay ne kadar da yılışık” dedi. Biz insanlar için sevilmeyi, şefkat görmeyi talep etmek yılışıklık iken onlar ne kadar da cüretkar. Ve yine biz sevgimizi, şefkatimizi verme konusunda bu kadar cimriyken onların karşılıksızca bir anda gelip göbeğimize öpücük kondurması bize çok şey öğretmeli.

Sabah pansiyonda bir hanımefendi bana “çok güzel ve zarifsiniz, manken misiniz?” dedi. Oradan aldığım gazla ben de sahilde iki çocuklu bir kadına “iki çocuk doğurmuş gibi durmuyorsunuz, ne kadar güzel vücudunuz” dedim. Ben genelde insanları övmekten erinen biri değilim ama bugün bu hareketimin arkasında sabahki sohbetin payı çok büyük. Aldığımızı vermeliyiz.

Akşam biraz kafa dinlemek ve şarap içmek için oturduğum yerde Çağatay eşlik etti bana. Çağatay bizden +1 sevgi ve saflık içeren bir genç. Babası ona bazı sorular hazırlamış yeni tanıştığı insanlara sorabileceği ve arkasına bazı adabı muaşeret kuralları eklemiş. Hepimiz nasiplenelim diye kendisinden izin alarak fotoğrafını çektim. Bunlardan bazıları: Güler yüzlü ve enerjik ol, telefonu eline alma, soru yağmuruna tutma, dürüst ve kendin ol.

31.07.2022

Ayın ve tatilimin son gününü Yuvarlak Çay’da geçiriyorum. Etrafı o kadar restorantlarla çevrilmiş ki şöyle tepeden bakıp yuvarlaklığını izleyebilmemin imkanı yoktu. Doğanın ticarileşmesi canımı çok sıkıyor. Ayaklarımı soğuk suda dinlendirirken servis görevlisi arkadaşla sohbet ettim. Geldiğimden beri herkes mesleğimi soruyor, ne ilginç. Büyük şehirlerde buna çok alışığım ama bu zamana kadar gittiğim hiçbir beldede bu soruyla karşılaştığımı hatırlamıyorum. Halbuki Çağatay’ın cebindeki küçük kağıtta “En sevdiğiniz şair kimdir? Hangi tür kitapları okumaktan hoşlanırsınız?” gibi sorular vardı. Orada bir tek memleket sorusu hoşuma gitmedi. Kimsenin memleketini merak etmem ben, insanların kendilerinin seçmediği herhangi bir şeyle kategorize edilmelerinden de hoşlanmam.

Derken yolda İngiliz bir aileyle tanıştım. Türkiye’yi geziyorlarmış. Biraz sohbet ettikten sonra İngilizce’yi çok iyi konuştuğumu, nereden öğrendiğimi sordular. Ne ilginç ki bir Türk’ün yanında İngilizce konuşurken hep çok çekinirim. Bilirsiniz, sizi devamlı düzeltir ve telaffuzunuzla dalga geçerler. Bu sebeple İngilizce konuşma kabiliyetime hiç güvenmedim. Bir kere daha hatırladım bu olay sayesinde insanların yargılarıyla kendimi değerlendirmemeyi. Başka ne yapıyordum kendime?

Pansiyondakilerle vedalaşırken sahibi olan amca “bi dahakine kocanla gel” diyor. Gülüyorum, “evlensem de yalnız gelirim” diyorum. Taksiye binene kadar ayrılmıyor yanımdan, bir kadının tek başına gezmesini içten içe yadırgıyorlar, korumak istiyorlar.

Bir ağaç gibi…

Dönüş yolunda yine oturdum yazıyorum, aylar sonra yayımlayabileceğimi bilmiyorum. İstanbul yine yutuyor beni.

https://youtu.be/z2xRIjqTXv8


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir