
Gece bir rüya gördüm.
Bir anda göz gözü görmeyecek şekilde kar yağmaya başlıyor. Kafamı gökyüzüne kaldırıyor, gülümsüyorum. Sonra çevremdeki hiç kimseye aldırmadan koşmaya başlıyorum. Ardından hava aydınlanıyor ve karşımda gepgeniş yeşil bir ova görüyorum, duruyor, bakmalara doyamıyorum. Yüzümü güneşe dönüyorum.
Ve uyandım.
Her iki halde de mutluydum. Çünkü böyleyimdir ben. Islanmayı da severim ısınmayı da. Koşmayı da severim durmayı da. Neyin hakkı ne ise vermeyi severim. Yalnızca kötülüğe elimi sürmem, bir de ruhsuzluğa.
Gerçek cesaret anında orada olmaksa, onu yaşamaksa, kaçmadan ama inkar da etmeden kucaklamaksa ben korkusuzca oradayım.
Konuşma vaktinde susmam. Susma vaktinde ağzımı açmam. Kolay bırakmam, bıraktığımda bir daha dokunmam.
Uzun uzun bakarım gözlerin içine, çektiğimde bitmiştir söyleyeceklerim de.
Dans ederim kalabalıklar içerisinde, bazen ince bir yaş süzülür bazen kahkahalarım çınlanır, aldırmam.
Çünkü ben buyum.
Vahşi derler bana, evcilleştiremeyeceklerini de çok iyi bilirler.
Savaşçı derler, tekrar kalkacağımı bilirler ışık için -kollarımda birkaç çantaya sığdırılmış anıların ağırlığı olsa da-.
Bu zordur biliyorum. Bu yüzden herkes kalamaz. Ama nihayeti yalnızlık olmayan bir zorluk bu. Çünkü bahanesizce özgürce koşacak birileri elbet var o yeşil ovalarda karlı günlere gülümsedikten sonra.
Hayır, yeni hayatımın ilk günü değil. Çünkü ben kendimi zaten doğurdum daha önce. Layıkıyla ben olmaya devam ediyorum.
Bir yanıt yazın