
Playlistimde iki şarkı art arda çalıyor; Ahmet Kaya – Yakarım Geceleri, Bade Nosa – İçimizdeki.
Birinde diyor ki “Geçtim borandan kardan, yitirdim bahçeleri”
Diğerinde “Sonunda açacak elbet içimdeki nilüfer”
İkisini art arda dinlemeyi seviyorum, hayatın ta kendisini veriyorlar bana.
Gün geliyor bir tufan patlıyor bir anda. Belki de bir anda değil, ayak seslerini duyuyorsun ve ister hazır ol ister olma bırakıyorsun kendini. O seni, içindeki bahçeleri alıp götürüyor, baş üstünde baş bırakmıyor. Bambaşka biri olarak kalıyorsun viran arazinde.
Sonra ufak bir damla geliyor önce, ardından binlercesi. Bir hocam “gözyaşı şifadır” demişti.
O damlalar can oluyor içindeki kurumuş, görene bir daha buralarda çiçek açmaz dedirten topraklarına.
Derken açıyor elbet içimizdeki nilüfer, gül, papatya, menekşe, lale ve benim en sevdiğim hüsnü yusuf.
Tekrar dağılana kadar, sonbahar gelene kadar mı bilinmez. Sonsuza dek sürer mi bahar? Bakmazsan çiçeklerin büyür mü?
Ben bunları düşünürken playlistte Mor ve Ötesi – Tamiri Mümkün Kalbinin çalmaya başlıyor. Gülümseyerek karşılıyorum aldığım işareti.
Uzaktan bakmak mümkün, sadece biraz zamana ihtiyacımız var. Öyle dibini görmeden çıkamıyor insan su üstüne. Yağan yağmurun tadını çıkaramıyor bir anda hızlanınca, normal. Yıkıkların ortasına çöküp ağlamadan kalkma gücünü bulamıyor.
Yüklenmeden kendimize iyileşeceğiz. İyi olmak, güçlü olmak zorunda hissetmeden tamir edeceğiz kalbimizi yavaşça. Bu ömür boyu sürecek, kendimizle işimiz hiç bitmeyecek. Rollerimiz değiştikçe bir yenisini keşfedeceğiz kendimizde, kendimizi keşfedeceğiz. Bahçemizin ortasında dans etmeyi öğreneceğiz…
Çiçek gibi kalın. ?
Bir yanıt yazın